Logo

Hukuk Genel Kurulu2017/359 E. 2021/1255 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Borca itirazın kabulü halinde, alacaklı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Direnme kararının, bozmaya uyularak verilen ve kötü niyet tazminatı hususunda yeni bir hüküm içeren karar niteliğinde olduğu, bu nedenle de temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca değil Özel Daire tarafından yapılması gerektiği gözetilerek dosyanın Yargıtay 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki "borca itiraz" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 4. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen itirazın kabulüne, tazminat tayinine yer olmadığına ilişkin karar, taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili itiraz dilekçesinde; alacaklı tarafından müvekkili aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak bono nedeniyle müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkili şirketin takip dayanağı senette yazılı miktar kadar borçlanabilmesi için..., İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu’nun birlikte veya... ile İsmet Karaali’nin birlikte imza atması gerektiğini, takibe dayanak bonoda şirket kaşesi üzerinde atılan imzaların... dışındaki diğer yetkililer İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu’na ait olmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin senet nedeniyle borcu bulunmadığını ileri sürerek borca ve/veya imzaya itirazın kabulü ile takibin iptaline, alacaklı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına ve alacak miktarının %10’u oranında para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK)’nun 321. maddesi ve Yargıtay içtihatlarına göre miktara ilişkin temsil yetkisinin sınırlandırılmasının şirketin iç meselesi olup, tescil ve ilan edilmiş olsa bile üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmediğini, borçlu şirketin senetteki şirket kaşesi üzerindeki...’nin imzasını kabul ettiğini, diğer imzanın İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu’na ait olmadığını iddia ettiğini ancak ikinci imzanın şirketin bu kişiler dışındaki diğer yetkililerine ait olmadığını iddia etmediğini, bu nedenle borçlu şirketin geçerli bir imzaya itirazının bulunmadığını, itirazın reddinin gerektiğini savunarak borçlunun %40 inkâr tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.

Mahkemenin Birinci Kararı:

6. İstanbul 4. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 03.11.2011 tarihli ve 2011/601 E., 2011/1185 K. sayılı kararı ile; ticaret sicil kayıtlarının incelenmesiyle takibe dayanak bononun tanzim tarihi olan 10.07.2009 tarihinden evvel şirket yönetim kurulunca alınan 01.05.2008 tarihli kararlar doğrultusunda şirketi temsil ve imza yetkililerinin Cefi Josef Kamhi, Göksen Körezlioğlu, Fatma Yasemin Kamhi, Mehmet İsmail, Merdol Gerçin, İsmet Karaali, İrfan Şakirler, Aydan Aygün, Can Mahmut Aksay, Güzel Murat Karaköylü ve Mahmut Drahor olduğu, ancak bunların şirket iç ilişkisinde birinci derece- ikinci derece imza yetkilileri, işkolu ve miktar yönünden ayrıldığı, borçlunun itirazları doğrultusunda şirket yetkililerinden her konuda yetkili kılınan birinci derece imza yetkilileri Cefi Josef Kamhi dışında diğer yetkililer İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu'nun imzalarına itiraz edildiğinden bilirkişiden alınan 26.09.2011 tarihli raporda takip konusu bonodaki imzanın İsmet Karaali'nin eli ürünü olmadığı, hakiki imzalarına benzetilerek takliden atılmış olduğu, imzanın Göksen Körezlioğlu tarafından atılıp atılmadığı hususunda ise teknik olarak bir ayırım ve saptamaya gidilmediğinin bildiriliği, bonoda şirket kaşesi üzerinde bulunan ikinci imzanın ayrıca ve açıkça yetkililer İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu'na ait olmadığı iddiaları karşısında imza incelemesinin bu şahıslar yönünden yapıldığı, borçlu şirketin diğer sayılan tüm yetkilileri yönünden ayrıca ve açıkça imza itirazında bulunulmadığı, 6762 sayılı TTK’nın 321/2. maddesine göre temsil yetkisi sınırlamaları işkolu veya miktar ayırımına göre yapılmış ise ayrıca tescil ve ilan edilmiş olsa dahi iyi niyetli üçüncü şahıslar açısından hüküm ifade etmeyeceği, borçlu şirket tarafından bonoda şirket kaşesi üzerine atılı ikinci imzanın itirazda açıkça isimleri bildirilerin Göksen Körezlioğlu ve İsmet Karaali'ye ait olmadığı sabit ise de şirketin ilan edilen diğer yetkililerinden (Göksen Körezlioğlu ve İsmet Karaali dışında) herhangi birine ait olmadığı iddiasında bulunulmadığı, açıkça tüm yetkililerin imzalarına itiraz edilmediği, şirket içi iç mesele olarak görülen işkolu ve miktar sınırlandırmasının üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeyeceği gerekçesi ile borçlunun imzaya ilişkin ve sair tüm itirazlarının reddine, durdurma kararı rapor geldikten sonra verilmiş olmakla borçlu aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 20.06.2012 tarihli ve 2012/4415 E., 2012/21551 K. sayılı kararı ile;

"...Alacaklı tarafından 28.11.2009 vadeli bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatıldığı, senette avalist olarak imzası bulunan borçlu şirket vekili icra mahkemesine başvurusunda itirazın şirket kaşesi üzerinde atılan Cefi Kamhi dışındaki imzanın yetkili İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu'na ait olmadığını, sahte ve yetkisiz imzalarla şirketin borçlu gösterildiğini ileri sürerek itiraz etmiş, mahkemece şirketin itirazının ikinci imzanın ayrıca ve açıkça İsmet Karaali ve Göksen Körezlioğlu'na ait olmadığı nedenine dayalı olup diğer yetkililer yönünden itiraz edilmediği, nihayet TTK'nun 321/2. maddesine göre temsil yetkisi sınırlamasının ilan edilmiş olsa dahi iyiniyetli üçüncü kişilere hüküm ifade etmeyeceği, imzanın İsmet veya Göksen'e ait olmadığı sabit ise de şirketin ilan edilen diğer yetkililerinden herhangi birine ait olmadığı iddiasında bulunmadığı, açıkça tüm yetkililerin imzasına itiraz edilmediği gerekçesiyle diğer yetkililer yönünden imza incelemesi yapılmaksızın itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

TTKnun 321. maddesi gereğince; şirketin temsil usulü, ana mukavelede özel temsil şartlarının kabul edilmiş olup olmamasına göre değişir. Kanunun emredici kurallarına uymak koşulu ile temsil usul ve şartları ana sözleşmede düzenlenebilir. Bu nedenle; temsil usulünü kanuni temsil usulü ve ana sözleşmeye göre temsil usulü başlığı altında incelemek gerekirse;

a) Kanuni temsil usulü;

TTK'nun 321/3.maddesi hükmüne göre, kanuni temsil usulünde temsile selahiyetli olanlardan ikisinin imzası temsil için yeterli olup, kanuni temsil usulünde en az iki kişinin birlikte hareket etmesi şartı ile şirketi temsile yetkili bulunan bütün idare meclisi üyelerinin temsilci sıfatı ile ticaret siciline tescili gerekli ise de, tescil işlemi temsil işleminin geçerlilik şartı değildir.

b) Ana sözleşmeye göre temsil usulü;

TTK'nun 317. ve 321. maddelerinde düzenlenen kanuni temsil usulü emredici nitelikte bulunmadığından, ana sözleşmede kanuni temsil usulünden farklı bir temsil usulü düzenlenebilir. Şirket ana sözleşmesindeki hükme dayanılarak temsil işlerinin tek bir üyeye veya ikiden fazla üyeye veya daha fazla üye ile murahhas üyenin yahut genel müdürün veya genel müdürle bir yahut daha fazla üyenin veya bir üye bir müdür, muralıhas üye ile ticari vekillerin müşterek irade beyanına da bırakılması mümkündür (TTK321/2). Birlikte imza ve irade beyanı şartı ile temsil yetkisinin şube veya şebekelere yahut merkez veya merkezle bir veya daha fazla şubeye hasredilerek bir sınırlama ile yetinilebilir. Bu temsil yetkisinin sınırlanmasının iyi niyetli üçüncü şahısları bağlaması açısından tescil ve ilanı gereklidir.

Temsil yetkisi sınırlamalarını, iç muamelelerinde kabul eden, fakat tescil ve ilan işlemini yaptıramamış bulanan şirketin, birlikte temsil veya şube ve merkez işlemlerine hasredilmiş temsil yetkilerine uygun olarak yapılan temsil işlemlerinden, şirket ve iyi niyetli olmayan üçüncü kişiler de sorumludur.

Öte yandan, TTK'nun 321/2.maddesi hükmü gereğince, temsil yetkisi sınırlamaları daha çok iş kolu veya miktar ayrımına göre yapılmış ise, ayrıca tescil ve ilan edilmiş olsa dahi iyi niyetli üçüncü kişiler açısından bir hüküm ifade etmez (örneğin, murahhas aza (A) hizmet akdinde, (B) ticari taahhütlerde, (C) resmi dairelerde şirketi temsil eder gibi). Bir başka anlatımla, şirketin iç meselesi olarak miktarla ilgili sınırlamalar da iyi niyetli üçüncü kişilere karşı geçersizdir. Durumun tescil ve ilan edilmiş olması da, sınırlamanın iyi niyetli üçüncü kişiler yönünden geçersizliğine engel değildir (Ord.Prof.Dr.Halil Arslanlı - Prof.Dr.Hayri Domaniç, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, III.cilt, s.666, Temel Yayınları, İstanbul- 1 989).

Somut olayda takip konusu bononun tanzim tarihi 10.07.2009 olup anılan tarihte yetkilileri gösteren 15.05.2008 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinin incelenmesinde; birinci derece imza yetkilileri..., Göksen Körezlioğlu, Fatma Yasemin Kamhi, Mehmet Gerçin, İsmet Karaali ve İrfan Şakirler olup, Aydan Aygün, Mahmut Aksay, Murat Karaköylü ve Mahmut Drahor'un ise ikinci derece imza yetkilisi oldukları, birinci derece yetkililer... ile İsmat Karaali'nin atacakları imzalar ile 55.000,00 TL'yi aşan her türlü senet ve çeklerin imzalanması için şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındıkları anlaşılmıştır. Bu yöndeki temsil sınırlaması bir iç mesele olup ticaret sicilinde yayımlansa bile miktarla ilgili sınırlama olmakla iyi niyetli üçüncü kişileri bağlamaz.

Her ne kadar itiraz dilekçesinde borçlu şirket yetkilisi olarak iki yetkili Göksen Körezlioğlu ve İsmet Karaali'nin ismi bildirilerek imzaya itiraz edilmişse de bu belirtmenin atılan imzaların bunlara ait imzaların takliden atıldığı düşüncesiyle yaptığı anlaşılmaktadır. Yetkililerden sadece ikisinin isminin belirtilerek itiraz edilmiş olması imzaların diğer yetkililere ait olduğunun kabul edildiği sonucunu doğurmaz.

O halde mahkemece, itiraz edilen imzanın yukarıda isimleri yazılı diğer şirket yetkililerine ait olup olmadığı yönünde inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir ..." gerekçesi ile kararın bozulmasına, bozma sebebine göre alacaklının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. İstanbul 4. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 17.10.2014 tarihli ve 2013/115 E., 2014/870 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin 20.06.2012 tarihli bozma kararına uyulduktan sonra, grafoloji uzmanı bilirkişiden alınan 17.06.2014 (16.06.2014) tarihli raporda takip konusu senette açığa atılmış imzalar ile... Turizm ve Yat Limanı Yatırımları ve Tic A.Ş. kaşesi üzerinde sol tarafa atılmış imzanın...’nin eli ürünü olduğu, ancak sağ tarafa atılmış imzanın İsmet Karaali tarafından atılıp atılmadığı hususunda teknik olarak aidiyeti yönünde bir saptama yapılamadığı, yine şirket kaşesi üzerine atılan imzaların diğer şirket temsilcileri ...,...,...,...,...,...,...,....,....,.... ve ...'a ait olmadığının bildirildiği, bilirkişi raporunun denetlemeye ve hükme dayanak etmeye elverişli bulunduğu, senet üzerine... tarafından atılı tek imzanın şirketi borçlandırmaya yeterli olmadığı gibi imzanın diğer şirket yetkililerinin de eli ürünü olmadığı gerekçesi ile borçlu şirket yönünden davanın (itirazın) kabulüne, tazminat tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 11.05.2015 tarihli ve 2015/3570 E., 2015/13117 K. sayılı kararı ile;

”… Borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

İİK'nun 169/a-6. maddesinde, borçlunun borca itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulüne karar verilmesi halinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklının, takip konusu alacağın %20'sinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceği yazılıdır. Borçlunun borca itirazı kabul edildiğine ve talebi de bulunduğuna göre mahkemece tazminata hükmedilmesi gerekirken tazminat tayinine yer olmadığına karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi mahkemece kararın gerekçe kısmında "davanın kabulüne, davacı şirket yönünden takibin iptaline" ifadesine yer verildiği halde hüküm kısmında HMK'nun 297. maddesinin (2). fıkrasına aykırı olacak şekilde yalnızca "davanın kabulüne" denilmek suretiyle infazda tereddüte sebebiyet verecek mahiyette hüküm tesisi de doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

12. İstanbul 4. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/46 E., 2016/442 K. sayılı kararı ile; borçlu şirketi temsile yetkili ortaklardan şirketin sahibi ve yönetim kurulu başkanı... tarafından atılan imza hususunda bir ihtilafın olmadığı, alacaklı tarafın bu senedi alırken ikinci imzanın şirketin diğer yetkililerine ait olup olmadığını bilemeyeceği, bu hâliyle alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu olduğunun kabulü hakkaniyete uygun olmayacağından, kötü niyetli olduğunun kabulüne imkân bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine, davanın kabulüne, davacı şirket yönünden takibin iptaline, tazminat tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borca itirazının kabulüne karar verilen ve talebi bulunan borçlu şirket lehine kötü niyet tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce icra mahkemesinin 03.11.2011 tarihli “Borçlu yanın imzaya ilişkin ve sair tüm itirazlarının reddine, durdurma kararı rapor geldikten sonra verilmiş olmakla borçlu davacı aleyhine tazminata hükmetmeye, aynı gerekçelerle para cezasına hükmetmeye yer olmadığına,” dair kararının taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 20.06.2012 tarihli bozma kararı ile itiraz edilen imzanın diğer şirket yetkililerine ait olup olmadığı yönünde inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece Özel Dairenin 20.06.2012 tarihli bozma kararına uyulduktan sonra, “Davacı şirket yönünden davanın kabulüne, tazminat tayinine yer olmadığına,” dair verilen 17.10.2014 tarihli kararının taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 11.05.2015 tarihli bozma kararı ile borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesinde borçlu lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği ve mahkemece kararın gerekçe kısmında davanın kabulüne, davacı şirket yönünden takibin iptaline ifadesine yer verildiği hâlde hüküm kısmında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin 2. fıkrasına aykırı olacak şekilde yalnızca davanın kabulüne denilmek suretiyle infazda tereddüte sebebiyet verecek mahiyette hüküm tesisin de doğru olmadığı gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verildiği, icra mahkemesinin 12.05.2016 tarihli “Önceki kararda direnilmesine, davanın kabulüne, davacı şirket yönünden takibin iptaline, tazminat tayinine yer olmadığına,” ilişkin direnme kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edildiği gözetildiğinde, direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

16. Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.

17. Başka bir deyişle mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.

18. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarına göre; mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edilir.

19. Somut olayda ise Özel Dairece 11.05.2015 tarihli bozma kararı ile borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesinde borçlu lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği ve mahkemece kararın gerekçe kısmında davanın kabulüne, davacı şirket yönünden takibin iptaline ifadesine yer verildiği hâlde hüküm kısmında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin 2. fıkrasına aykırı olacak şekilde yalnızca davanın kabulüne denilmek suretiyle infazda tereddüte sebebiyet verecek mahiyette hüküm tesisin de doğru olmadığı gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiş, icra mahkemesince 12.05.2016 tarihli “Önceki kararda direnilmesine, davanın kabulüne, davacı şirket yönünden takibin iptaline, tazminat tayinine yer olmadığına,” ilişkin direnme adı altındaki karar verilmiştir.

20. Şu hâlde, verilen direnme kararının bozmaya uyularak verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu, Özel daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olan kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin ise itirazın kabulü kararına bağlı olduğu açıktır.

21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlığın borçlu şirket lehine kötü niyet tazminatına hükmedilip hükmedilemeyeceği hususunun olduğu, bu nedenle direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

22. Hâl böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.

23. Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Taraf vekillerinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince kararın taraflara tebliğ işlemlerinin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.